Sanatsever dostlar,

Bu sayfayı açmışsanız eğer beni merak etmişsiniz demektir. Size beni anlatmaya çalışayım.

1960 yılında Ankara’da doğdum ve hep Ankara’da yaşadım.

Güzel Sanatlar Akademisinin sınav tarihini kaçırdığım için hazırda kazanmış olduğum O.D.T.Ü- Fizik bölümüne başladım ve bu serüven 2 yıl kadar sürdü. Sonra tekrar sınav denemesi.. Bu sefer dede mesleği yerine baba mesleğini seçerek İktisat Fakültesini bitirdim ama dede mesleğinden de vazgeçemedim. Başlayan iş hayatımın yanı sıra resim çalışmalarına da devam ettim. Lise yıllarında resme duyduğum ilgi, usta sanatçıların atölyelerinde çalışmaya başlayınca anlam kazandı ve uzun yıllar atölye çalışmalarında bulunarak renk ve desen eğitimi aldım.

Geçmişte, ilk kadın seramik sanatçımız olan Füreyya Hanımefendiyle tanışmış olmam ve kendisine duyduğum hayranlık, bende toprağa karşı merak uyandırdı ve uzun bir süre resmin yanı sıra seramik de çalıştım.

Bir ören yerini gezerken mozaik süslemeleri dikkatimi çekti ve öğrenmek istedim. Bir arkadaşımın atölyesinde 1 yılımı mozaik öğrenerek geçirdim..

Sanki bir şeyler eksik duygusuna kapıldım. Hep almak olmuyor vermek de lazım. ZiÇEV Genel Merkezinin yaşadığım yerde olduğunu öğrenince ziyarete giderek ne yapabilirim mi sordum. Çocuklar için ideal çalışma çamur dediler. 2008 yazı itibariyle seramik çalışmaya başladık. Onlarla 3 yıl, haftada 1 gün olmak koşuluyla çok keyifli, verimli ve eğlenceli birkaç saat geçirdim.

2005-2006 yıllarında basılı yayın organı olan “ Sanat Sokağı Dergisi”ni çıkardım. Sahibi olduğum bu derginin Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğünü yaptım. Dergimde çeşitli yazılar ve röportajlarla da sanata katkı sağlamaya çalıştım. Hakem Kurullu Bilimsel bu dergi ne yazık ki finansal sorunlardan dolayı uzun ömürlü olamadı. Aynı dergiyi sanal ortamda çıkarmak için 2007 de kolları sıvadım ve bir e-dergi olan dergisanat.com kurdum. Uzun yıllar sanata hizmet verdi fakat vakitsizlik ve maddi kaynaksızlıktan dolayı kapatmak zorunda kaldım. 2011-2012 yılları arasında TDDK Geri Dönüşümcüler Birliğinin yayın organını olan Geridönüşüm dergisini çıkartmaya ve editörlüğünü yapmaya başladım. Bu memlekette dergi çıkartmak çok zor arkadaşım.

2015 yılında Anadolu Görsel Sanatlar Derneğini (AGSAD) 7 arkadaş ile kurduk. İlk 2 dönem Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptım. 2020 de teslim etmem gerekirken Covid19 a denk gelince 7 yıl yapmak zorunda kaldım. Şimdi sadece Kurucu Başkan ve sade bir üye olarak keyfini sürüyorum. Ayrıca UPSD, AKRD, Soroptimist üyeliklerimde devam etmektedir. 

Tüm bu koşturmanın yanında atölye çalışmalarını da ihmal etmeyerek, sanat çalışmalarımı büyük bir keyifle yürütmekteyim.

Takibini rica ederek

Sevgiler ve bol sanatlı günler dilerim.

Nilgün ALTAN

Ekim 2021

Sergilerim

Kişisel Sergiler


  • ArtAnkara Çağdaş Sanat Fuarı, 2023-22-19-18-17-16-15 yılları
  • ANKÜSEV Ankara Üniversitesi Kültür ve Sanat Evi, 2019
  • ANKÜSEV Ankara Üniversitesi Kültür ve Sanat Evi, 2016
  • Antalya Devlet Güzel Sanatlar Galerisi 2015
  • Cumhuriyet Kültür ve Sanat Merkezi, 2013
  • 2. Uluslararası İzmir Sanat Bienali, 2013
  • ANKÜSEV Ankara Üniversitesi Kültür ve Sanat Evi, 2009
  • TBMM Mustafa Necati Kültür Evi,2009
  • Bursa Şehir Kütüphanesi Sergi Salonu, 2008
  • Antalya Müzesi Sergi Salonu, 2008
  • Club Açık Hava Sergisi, 2007
  • Capital Country

Seçme Karma Sergiler

 
  • VahapTaşkınsoy anısına Karma Suluboya Sergisi 2022
  • ODTÜ MD Vişnelik Galerisi açılış karması 2022
  • 7 renk sanat Eskişehir Sergisi 2022
  • 7 renk sanat Ankara Sergisi 2022
  • Bulgaristan Türk ressamları Karma Sergisi 2019
  • Anadolu Görsel Sanatlar Deneği / Karma Sergileri- 2015-2017-2018-2019
  • Ankara Kadın Ressamlar Derneği /AKRD Karma Sergileri -41,42,43, 50. yıl sergileri
  • 8 Mart Kadınlar Günü Karma Sergisi,2012-2015-2016-2017-2018
  • Gesam Sergileri Yurtiçi- Yurtdışı
  • Ankart Sanat Fuarı Desti Sanat Galerisi, 2012
  • Farkındalık Sergisi 2012
  • Dünya Şiddete hayır Günü, 2012
  • Yalnız Barışa tarafız,2012

Yarışma ve ödül

  • İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi Müdürlüğü ve Balkan Kadınları Kültür ve Dayanışma Derneği işbirliği ile “Geçmişten Günümüze Kadın” konulu resim yarışması Sergilenme

Görüşler

Nilgün’e..

Çağdaş sanatın özelliği sınırları ve çeşitliliğinin çok geniş olmasıdır. Sanatçı bu geniş sınırlar ve çeşitlilik içinde kendini çok farklı ve kendine has ifade edebilir. Nilgün Altan da kendi sanat ifadesinde, insanı sosyal ve psikolojik olarak çeşitli yönleriyle anlatmaktadır. Özelikle hayatın içinde ki kadının problemlerini onun duygu ve isteklerini, doğa ile olan iletişimini ele alır.

Bu temayı işlemek için sürrealizmi ve sembolizmi en iyi şekilde kullanmaya çalışır. Enteresan kompozisyonları, sıcak renkleri ile gözlemcileri mutlu eder. Sade figüratif ve semboller «çiçekler, hayvanlar, ipler» resimlerini dramatik olarak zenginleştirir.

Her yeni resmiyle bizi şaşırtacak ve mutlu edecek mesajlar bekliyor, bu zor sanat yolculuğunda Nilgün’e başarılar diliyorum.

David Ughrelidze

Ağustos 2013

Anlatımın yalın halleri

Günümüz insanı giderek karmaşıklaşan yaşam içinde, bilgi edinme ve öğrendiklerini pratiğe dökme yönünden içinden çıkılmaz süreçler yaşıyor. İşin zorluğu hem bireyin her şeye yetişme telaşından hem de bilgi akış kanallarının denetimsizliğinden kaynaklanıyor. Söylemeye gerek var mı bilmiyorum ama birey, bu olumsuzluklar arasına kıstırılmış gibidir. Gündelik yaşamın sıradanlıkları, rutine bindirilmiş devinimleri sınırlı zamanı böler, parçalar. Aklımızdaki bir işe yetişme planları yaparken bir başka anı unutup geçeriz.

Eğer durum burada özetlenmeye çalışıldığı gibiyse onca olumsuzluk içinde sanatı nereye koyacağız? Söylemeye gerek var mı bilmem ama sanat yaşamla iç içe geçmiş bir olgudur. O nedenle böyle bir sorunun sanıldığı gibi düz bir yanıtı olamaz. Çünkü bu sorun, yalnızca sanatla uğraşan bireyin sorunu olmaktan çıkıp nasıl bir toplum içinde tutunmaya çalıştığını da dikkate almak zorundadır. Bunları söylerken asıl amacın, sanat uğraşının uzun ve yorucu sürecine dikkatleri yeniden çekmek olduğunu gizlemeye gerek yok. Zaten önemli olan da, bu geniş soluklu uğraşın beslendiği kaynaklardan yola çıkarak hangi duraklara uğrayacağıdır. Oldukça serüvenli, yer yer coşkulu, kimi kez içe kapanmayla geçen aralıklarda zaman, sanat yapıtının somuta dönüşmesini hazırlar. Başka bir deyişle bilinçte başlayan biçimlenme resim sanatında yeni ve somut bir biçimlenmeye uğrar. O aşamada neyin nasıl olması gerektiği sanatçının kişiliğiyle ilgili bir sorundur. Onun düşünce sistemi, duyguları, dünyayı algılayışı yaptığı işin üzerinde odaklanır kalır.

Nilgün Altan’ın, önceki sergilerinden bu güne değin yaptıklarına baktığımızda belli bir anlayış doğrultusunda resminin çatısını kurmaya çalıştığını görürüz. Onun düşünce temelinde kadın olgusu yer alır. Bir dönem resminde yalın çıplaklığı vurgularken, kadının içinde bulunduğu baskılayıcı sistemi çağrıştırıcı göndermelerde bulunduğunun altını çizmek gerekiyor. Bu bağlamda kadını görünmez bir cendereye alan bağları anlatmak amacıyla değişik metaforlara başvurduğu dikkatlerden kaçmıyor değil. Anılan durumu vurgulayıcı anlamda resim yüzeyine ipler eklediği bilinen bir olgu. Ancak sanatçının son dönem çalışmalarında bu anlayışın dışında başka düzenlemelere girdiği görülüyor.

Sanatta çıplaklık gibi özel bir durumun anlatımı sırasında günlük yaşamın küçük anlarını da tuvaline taşıması karşısında bu kez ikili bir anlatım dilinin doğduğunu söylemekte sakınca yoktur. Bir anlamda, sıradanlığın iliştirildiği tuvalini ikili bir yapıya dönüştürmesini yeni bir süreç olarak değerlendirmeli. Bugünün toplumunda kadına karşı geliştirilen dışlayıcı bakışa karşın öne çıkarılan söz konusu anlatım dilinin bilinçaltına itilmiş bir çıplaklığı doğal bir ortamda değerlendirmemiz konusunda bir yerlere ileti mi gönderiyor acaba diye düşünmekten geri kalmıyor insan.

Evrensel sanat anlayışı çerçevesi içinde çıplaklığın estetik bir kavram olarak değerlendirilmesinin zorunluluğu bilinmez mi hiç? Dediğim gibi günümüzde kadını dışlayıcı ve erkeğin ikincil bir aracı gibi düşünenler için bu söylemin hiçbir şey anlatmayacağı açıktır. Bu durum bilindiği içindir ki başlangıçta günümüz toplumunun yapısına kısaca değinmek zorunluluğu olmuştu. Sanatçı bir yandan kendi düşünsel sorunlarıyla ilgilenirken öte yandan dışarıya dönük yüzüyle başka sorunlarla yüzleşmek gerektiğini herkesten iyi bilir.

Anlatılanların ışığında bir kez daha Nilgün Altan resmine bakıldığında onun çok yönlü sorunlarla hesaplaşmak zorunda kaldığı görülür. Aslına bakılırsa sanat hep bir hesaplaşma ve yüzleşme eylemi değil midir zaten? Böylesine zor bir alanda kalarak kendi dilini oluşturmanın önünde bir yığın engelin bulunacağı gerçeğini unutmamalı. O engelleri aşma azminin sanatçıyı dinamik kılan özellikler olduğunu da unutmadan bir kenara not etmekte sayılamayacak yararı var. Sonuç olarak Altan’ın resminde, burada değinilen tüm endişelerle yoğrulmuş bir yapının izleri yer almaktadır.

A. Celal Binzet